Bucak’ın köklü sülalelerinden biri olan Latif Oğulları sülalesine mensuptur. Kasabanın ilk fabrikatörü olan Lastikçi Mustafa Sak’ın oğludur.
Adem Sak, ilkokula Bucak’ta başladı, dördüncü sınıfa kadar Bucak’ta okudu.
Adem Sak birinci sınıftayken okuldaki pek çok öğrencinin 1 kuruşa şeker alıp yediklerine şahit oldu. Ama o 1 kuruşu bulamadığı için 1. Sınıfta hiç şeker alıp yiyemedi. 2. Sınıfta günün birinde eline 1 kuruş geçti. Bu parayla o da bir tane sütlü şeker aldı. Ama şeklerin kağıdı yapışmış olduğu için kağıdı soyamadı. O da şekeri kağıdıyla yiyiverdi.
Adem Sak 5 yaşındayken annesi ona halı dokutturdu. Kızların bile okulu bitirdikten sonra halı dokumalarına rağmen o henüz 5 yaşındayken halı dokuduğunu hiç unutamaz. Annesiyle birlikte 26 uruplu halıyı dokurlardı. Halının ortasındaki boncuğun bir tarafını annesi, bir tarafını da Adem Sak dokurdu. Emsali olan başka çocuklara da halı dokumayı o öğretti.
Adem Sak, babasının işyerinin çarşı içinde olmasından dolayı çarşıya gelenleri gözleme imkanı yakalamıştı. 1952 yılında çarşıya çıkan o kadar kişinin içinde yamalıksız elbise giyen kişi yalnızca Tahsildar Mustafa Efendi’ydi. Tahsildar Mustafa Efendi’nin dışında bütün kasabalının elbisesi yamalıklıydı. Bu gözlem bize o yılların yaşantısı ve gelir düzeyi hakkında bir fikir veriyor.
Çarşı alışverişine kaymakam, savcı ve hâkim gelmezdi. O yıllarda Adem Sak’ın dişi ağrıdı. Hatırladığına göre gri yaprakların arasında bir top yapmışlar (afyon sakızı), o toptan küçük bir parçacık koparıp verdiler. Dişin ağrısı onunla geçti. O zamanlar diş hekimi ve diş ağrısını geçirecek herhangi bir diş ilacı yoktu.
Mustafa Sak’ın Pazar Camii’nin minaresinin olduğu yerde bir kavaf dükkanı vardı. Orada ayakkabı ticareti yapıyordu. Mustafa Sak 1954 yılında kavaf işini ilerleterek Bucak’ta ilk ayakkabı imalatına başladı. Şimdiki Cami Mahallesi’nde Kocapınar’ın üs taraflarındaki bir toprak dam evde ilk fabrikasyon ayakkabı imalatını Mustafa Sak yaptı. O yıllarda kasabada sürekli elektrik henüz olmadığı için gazyağı ile çalışan motorla enerji ihtiyacını karşıladı. Oğlu Adem Sak da babasıyla birlikte aynı işlerde çalıştı.
1956 yılında Mustafa Sak, oğlu Adem henüz ilkokul 4. Sınıfa giderken Antalya’ya göçtü. Adem Sak, Antalya’da ilkokulu bitirdikten sonra Erkek Sanat Okulu’na devam etti. 1,5 yıl bu okula giden Adem Sak bir taraftan da babasının işlerine yardım ediyordu.
Mustafa Sak, bir çırçır fabrikası aldı. Burada sudan enerji üretmeyi planlıyordu. Çok uğraşmasına rağmen amacına ulaşamadı ve bu fabrikadan istediği sonucu alamadı. Adem Sak henüz Erkek Sanat Okulu’nun ikinci sınıfına devam ederken babasını ekonomik durumu bozuldu. Mustafa Sak, ekonomik durumu bozulunca Antalya’daki işini bırakıp Bucak’a döndü. Adem Sak da Sanat Okulu’nu ikinci sınıfta terk ederek babasıyla birlikte Bucak’a geldi.
Mustafa Sak’ın OPEL Marka minibüs şeklinde bir arabası vardı. Bu arabayla yakın illere yolcu taşımaya başladı. Adem Sak da bu arabada muavinlik yapıyordu. Adem Sak bu yıllarda 15 yaşındaydı.
1960 yılında OPEL ile pazara yolcu taşırlardı. Burdur’a giderken Yukarı Kuzköy’ün önünde, Çeltikçi Beli’nin dibinde Mamaklılar binit beklerdi. Yanlarında kendi ürettikleri testi ve küpler olurdu. Eşeklerle Mamak Köyü’nden oraya kadar getirdikleri bu toprak kapları oradan arabayla şehre götürürlerdi. Otobüsçüyle çok sıkı pazarlık yaparlardı. Otobüsçü Şeref, motorun bazı yerlerinde cıvatalarda rondele (pul) yerine delikli 2,5 kuruşu kullanırdı. 1 kuruşun hiç hükmü yoktu. Mamaklılar otobüsçüyle kuruş kuruş pazarlık ettikleri için muavin olan Adem Sak onlara çok pazarlık ettiklerinden dolayı kızardı. Günün birinde Mamaklıların testi satmalarına şahit oldu. Testi alanlar Mamaklılarla 1 kuruş için pazarlık ediyorlardı. Bu şahit olduğu olaydan sonra Mamaklılara hak verdi ve “Kazandıkları gibi harcıyorlar!” diyerek o günden sonra sıkı pazarlık ettikleri için Mamaklılara bir daha kızmadı.
Bu arada Adem Sak bir briket makinesi bularak taksitle alıp kasabaya getirdi ve briket dökmeye başladı. Onaç Çayı’ndan kum çıkarıp getiriyor, yıkıyor ve bu kumla briket döküyordu. Gündüzleri OPEL’de muavinlik yapıyor, geceleri ise briket döküyordu. Adem Sak’ın bu girişimi Bucak’ta bir ilkti. O Bucak’a ilk briket makinesini getirmiş, ilk briketi kendisi dökmüştü. Onun geceleri çalışarak döktüğü briketlerle Oğuzhan Mahallesi’ndeki binayı yaptılar.
Bu binada 1960 yılında lastik ayakkabı imalatı yapmayı düşündüler. Gerekli makinelerin siparişini verdiler. Gelen makineleri taşırken Adem Sak’ın ayağına bir makine düştü ve yaralandı. Uzunca bir süre topal topal çalışmak zorunda kaldı. Bu arada makineleri kurarak lastik ayakkabı imalatına başladılar.
Adem Sak, bir taraftan OPEL ile yolcu taşımaya devam ediyordu. Hem yolcu taşıyor, hem de ürettiği ayakkabıları pazarlamaya çalışıyordu. Ama iyi bir satış yapamadı ve güzel bir para kazanamadı.
Adem Sak 14-15 yaşlarında sırtında çimento torbası taşıdı. Mamaklıların küplerini taşıdı. Çünkü o günkü işi oydu ve bunları yapmayı gerektiriyordu.
Bu arada İstanbul’daki Yahudiler plastiği devreye sokarak plastik ayakkabı üretmeye başladılar. Lastiğe göre plastik daha iyi ve kaliteli olduğundan “Lastik ayakkabı öldü.” Dolayısıyla Adem Sak ve babasının Bucak’ta kurduğu Lastik Ayakkabı Fabrikası kısa bir süre içinde demode durumuna düştü.
Bunun üzerine Adem Sak ve babası plastik ayakkabı üretme yoluna dönerek Bucak’a plastik ayakkabı makinelerini getirdiler. Hurda plastikle çalışmaya başladılar. Ayakkabıların kalıplarını ve makinelerin bazı bölümlerini kendileri yaptılar. Hurda plastikten ayakkabı üretimini ilk onlar yaptı. Günde 5000 çift plastik ayakkabı üreterek Yahudiler’in elinde bulunan plastik ayakkabı piyasasında bölgede önemli bir pazarı ellerine geçirdiler. Türkiye genelinde plastik ayakkabı pazarının %95’ini Türk firmalarının ellerine geçirdiklerini öğrenen Adem Sak’ın en mutlu anı oldu.
Adem Sak, 1969 yılında askerlik görevini tamamlayarak kasabaya geldiğinde Türkiye’de olmayan bir ürünü üretme hayalini kurmaya başladı. Öyle ki Türkiye’de henüz üretilmeyen bir ürünü üretecek, hem para kazanacak, hem de halkına yararlı olup onların duasını kazanacaktı. Bu amaçla İstanbul’da geniş bir araştırma yaptı. İstanbul’da 3000’den fazla işyerini ziyaret etti. Türkiye’de ithalatı gerçekleştiren İstanbul Yahudilerinden Daryo Hazan ile tanıştı. Daryo Hazan ile bir Avrupa turuna çıktı. Avrupa’da da Türkiye’de henüz üretilmeyen bir şeyi bulup tanımak amacıyla 1,5 ayda pek çok ülkeyi dolaştı.
Adem Sak, bu Avrupa gezisinde Yugoslavya’da plastik boru üretimini gördü. Belgrat’tan babasını telefonla arayarak gördüğü plastik boruyu anlattı. Plastik boru su taşımasında kullanılıyor muydu? Türkiye’de üretimi var mıydı? Pazar durumu nasıldı? Babası Mustafa Sak küçük bir araştırma yaparak Türkiye’de plastik boru üretimini ve ülkenin bu boruya ihtiyaç durumunu belirleyip oğlu Adem Sak’a bildirecekti. Adem Sak yoluna devam ediyordu. Zürih’e vardıklarında Mustafa Sak’tan cevabi telgraf geldi:
Plastik boru bir yerden bir yere suyun taşınmasında kullanılıyordu. Türkiye’de 25000 köyde içme suyu henüz yoktu. Bütün bu köylere su getirmek amacıyla plastik boruya ihtiyaç vardı, bu birinci noktaydı. İkinci nokta ise ülkemizdeki üretim durumuydu ki PİMAŞ plastik boru üretimini yapıyor ama ülkenin ihtiyacını karşılayamıyordu.
Adem Sak, Türkiye’ye döndükten sonra babasıyla birlikte boru üretme fikrini enine boyuna değerlendirdiler. 25000 köye su götürülecek olması bile tek başına önemli bir pazardı. Plastik boru pazarını iyice inceleyip bu borunun üretiminde karar kıldılar. Fakat bu girişime mevcut paraları yetmeyebilirdi, bunu göz önünde bulundurarak çalışmaya başladılar.
Adem Sak, Plastik Boru Fabrikası için 1970 yılında İtalyanlarla anlaştı. Makineler İtalya’dan gelecekti. Babasını Daryo Hazan eşliğinde İtalya’ya gönderdi. Onun da bu sektöre onay vermesini istiyordu.
Bir süre sonra makineler İtalya’dan geldi. Makinelerin para yatırılarak gümrükten çekilmesi gerekiyordu. Tam o günlerde gerçekleştirilen devalüasyondan dolayı Türk Lirası değer kaybetti. Makineler için önceden hazırlanan para yetmedi. Makinelerin dörtte üçü teslim alınmasına rağmen dörtte birlik bölümüne para yetmedi ve teslim alınamadı.
Makinelerin kalan bölümünün gümrükten geçirilebilmesi için 1970 yılında Türkiye Halk Bankası’ndan 20.000 dolar kredi çekerek makinelerin tamamını gümrükten çıkardılar. (1996 yılına kadar bir daha hiç kredi almadılar.) Boruların kalıplarını kendileri yaparak fabrikayı kurup faaliyete geçirdiler.
Adem Sak ve babası Mustafa Sak, Plastik Boru Fabrikasında 160 çeşit boru üreterek plastik boru pazarına güçlü bir şekilde girmiş oldular.
Plastik Boru Fabrikasında pis su boruları da üretilip hazırlanıyordu. Bursa’da tekstil makinesi yapan bir adam müşterisinin misafiriydi. Tekstil makinesinde kullandığı başka marka bir plastik boru su sızdırmış, aram üreticiye beddua ediyordu. Adamın bu bedduası Adem Sak’a bir fikir verdi ve bu suyun sızdırılmaması için kafa yormaya başladı. Bu düşüncesinde de başarılı olarak dünyada ilk kez olmak üzere contalı ve eklemeli plastik boruyu imal ettiler. Contalı borudan su sızmadığı için çok tutuldu.
Bu şekilde düzenli olarak boru üretirken bir olay gelişti. Adem Sak, zamanın hayat şartlarından dolayı kendisi yüksek tahsil yapamamıştı. Eniştesi ise üniversite mezunuydu. Üniversite mezunu olduğu için babası Mustafa Sak damadını büyük adam olarak görüyor, öyle değerlendiriyordu. Mustafa Sak, damadını bu işe ortak edip Adem Sak’ın da onun emrinde çalışmasını istedi. Ama Adem Sak, eniştesini dürüst olarak görmediği için babasının bu istediğini kabul etmedi. Ona göre eniştesi dürüst olmadığını sonraki zamanlarda ispatlamış oldu.
Adem Sak, boru fabrikasını babasından taksitli olarak devraldı. Babası Mustafa Sak, otel inşaatına başladı. Adem Sak hurdayı alıp temizliyor granül yaparak boru üretimini gerçekleştiriyordu.
Adem Sak 1980 yılında Plastik Boru Fabrikası’nı Antalya’ya taşıdı. Üretime orada bir süre devam etti. 1996 yılında oğulları üniversiteyi bitirerek babalarının yanında çalışmaya başladılar. Adem Sak, zamanın şartlarına uygun olarak Plastik Kapı Pencere üretimine başlayarak ADOPEN’i kurdu. ADOPEN ülke çapında bir kuruluş olarak üretim yapıyordu.
Antalya’da çimento öğütme işi yapılıyordu. Hammaddesi olduğu için çimento öğütülüyordu. Adem Sak 1994 yılında Antalya’daki Barit Tesisini satın aldı. Bu tesiste çimento öğütmeye başladı. Yarı mamul olarak klinker alıp öğüterek çimento üretiyordu. Bir an geldi klinker alamaz oldu. Türkiye’deki klinker fabrikalarının hiçbiri bu maddeyi vermediler. Bunun üzerine Adem Sak yurt dışında klinker ithal ederek üretimini sürdürdü.
Adem Sak, dağları çok gezen birisiydi. Kaynak suyu bulup o suyu düze indirip insanların kullanımına sunmak en büyük hobilerinden birisiydi. Hobilerinden birisi de bu dağlarda uslu uslu yattığına inandığı klinker hammaddelerini araştırmaktı. Dağlarda hem gezer hem de hayaller kurardı. Bu dağlarda yurt dışından ithal ettiği klinker için hammadde aradı.
2001 yılında büyük oğlu ADOPEN’i devraldı. ADOPEN artık oğulların elinde kendi yolunda devam edecekti. 2006 yılında ortanca oğlu da kendisinden ayrıldı.
Adem Sak dağları gezerken Kızılkaya dağlarında çok güçlü bir klinker hammaddesi yatağı tespit etti. Öyle ki burada yatan klinker hammaddesi dünyanın en kaliteli klinker hammaddesiydi. Bulduğu bu madeni sık sık ziyaret eder, fabrika kurma hayalleri kurardı. “Çimento fabrikasını şuraya mı, buraya mı kurayım” derdi. Klinker hammaddesinin çok kaliteli çıkması ona bir fikir verdi ve buraya dünyanın en büyük çimento fabrikasını kurmayı kararlaştırdı. “Öteki çimento fabrikalarının maliyetine versem bile para kazanırım” diye düşündü. Düşündüğü büyüklükte olmak üzere dünyada iki tane çimento fabrikası vardı. Onların üretim kalitesi ise düşüktü. Yabancılar ona “Avrupa’nın yapamadığını sen mı yapacaksın?” dediler. Ama o kararından dönmedi.
Kızılkaya’da kurduğu AS ÇİMENTO FABRİKASI nihayet üretime başladı. Fakat 2008 yılında bir kriz patlak verdi. Daha eksikleri bile tam olarak tamamlanamadığı için finans yönünde çok sıkıntıya düştü. Yabancılar, bankalar aracılığıyla AS ÇİMENTO FABRİKASI’nı ele geçirmek için çok uğraştılar. Ama Adem Sak da bütün hayallerini gerçekleştirmeyi düşündüğü bu kıymetli tesise bütün varlığıyla sahip çıkıp emsalsiz fedakarlıklarda bulunarak mücadele etti. Tek hayali AS ÇİMENTO FABRİKASI’nı yabancıların eline geçmemesi oldu. Sonunda bu büyük savaşı kazanan Adem Sak tarafı oldu. Ama çok yorulup yıprandı.
Adem Sak işte sözün burasında bir duada bulunur ve der ki:
“Allah hiçbir kimseyi banka borcuyla, banka kredisiyle boğuşturmasın!”
Bugüne kadar (2013 itibariyle) AS ÇİMENTO FABRIKASI halen %80 kapasiteyle çalıştırılamadı. Dünya karteli 5 yıl süreyle sabotaj yapmaya çalıştı, fabrikanın çalışmasında olumsuz yönde etkili oldu.
AS ÇİMENTO FABRİKASI 500.000.000 dolara mal olmuş bir yatırımdır. 2013 yılı itibariyle değeri 2 milyar 200 milyon dolardır. Adem Sak’ın çocukluk yıllarından itibaren en büyük hayali Bucak’a Bucak’ın en büyüğünü yapmaktı. AS ÇİMENTO FABRİKASI bölgenin en büyük tesisi olarak onun hayalini gerçekleştirdiği güzide bir yatırımdır. Şu anda AS ÇİMENTO FABRİKASI’nda yaklaşık olarak 800 işçi çalışmaktadır. Bununla birlikte Adem Sak’ın tüm işletmelerinde toplam olarak 1500 kişi çalışmaktadır.
Adem Sak, Susuzhan Kervansarayı’nı restore ettirerek gelecek kuşaklara aktarılmasını sağladı. Onun bu fedakar davranışı Türk kültürü adına her türlü övgüyü hak eden bir davranıştır.
O, yangınlara zamanında müdahale edilebilmesi için orman yangın havuzu, gölet ve barajların olamadığı yerlere yangın müdahale helikopterlerinin su alabileceği havuzlar yaptırmaktır. Onun bu hizmeti de vatanseverlik fikrinden hareketle değerlendirilir.
Adem Sak, yakın çevrede dağda, bayırda gezilerine yine devam etmektedir. Bunun yanında bazı ekiplerine araştırmalar yaptırmaktadır. Bu araştırmalar Kestel Dağı’nda da yapılarak fabrikanın yakıtı olan kömürü aratmıştır. Bu araştırmaların sonucunda Kale’de 100 000 000 ton rezervli kömür madeni bulunmuştur. Adem Sak, AS ÇİMENTO FABRİKASI’nın bir kısım yakıtını buradan sağlayarak fabrikayı Bucaklıya mal etmeyi hedeflemektedir. Eskiden Türkiye çimento pazarının %60’ı yabancıların elindeydi. Günümüzde bu oran %30’lara kadar düşmüştür. Son yıllarda çok büyük yabancı kuruluşlardan bazıları ülkeyi terk etmişlerdir.
Adem Sak, Susuz Köyündeki ikametgahında kalmaktadır. Geniş bir arazi üzerine oturan bu yerden bir mucitler okulu yapmak istemektedir. Mucitler okulunda kendine has değişik bir sistemle çalışmasını düşünmektedir. ARGE olarak çalıştırıp anaokulundan itibaren araştırmalar yapılmasını, sonuca ve amaca ulaştıktan sonra ortaya çıkan eserin patentinin alınmasını istemektedir.
Adem Sak, bu amaçla 200 dekar arazi aldı. Mucitler okulunun kuruluşu yapıldıktan sonra bu araziyle birlikte bir vakfa dönüştürmeyi düşünmektedir.
Adem Sak, dünyayı gezdi, pek çok ülkeyi ve değişik milletleri tanıma fırsatını yakaladı. Bu tecrübelerine göre Adem Sak “Gördüğüm insanlar içinde en akıllısı Türk milletidir.” Sözünü hep söylemektedir. Bu cümleden olarak en büyük arzusu bir Avrupalının yapamadığını bir Türk’ün yaptığını ispat etmekti, onu da gerçekleştirmiş olmanın mutluluğunu yaşamaktadır. Bundan sonraki tek amacı vakfı gerçekleştirmektedir.
Adem Sak’a göre Türk milleti zekidir. Bucak yöresinin insanı da Türkiye’nin en zeki insanlarındandır.
Günümüzde Latif Oğullarından Lastikçi Mustafa’nın oğlu Adem Sak Bucak’ın bütün zamanlarının en büyük yatırımını gerçekleştiren kişisidir.
Binlerce kişiye ekmek veren, kasaba ve ülke ekonomisine hatırı sayılır katkılarda bulunan büyük bir işadamı olan Adem Sak’ın yüreğinde eşsiz bir vatan sevgisi yatmaktadır. Ona, yaptığı bütün işlerde, attığı tüm adımlarda ve gösterdiği üstün fedakârlıklarda yüreğindeki bu eşsiz sevginin güç verdiği inkar edilemez bir gerçeklik.