Değerli okuyucularım merhabalar, Bucak bölgesine insanlar ilk olarak oymaklar halinde yerleşmişlerdir. İlerleyen zaman içinde bu oymaklar büyüyüp genişleyerek mahalleleri oluşturmuşlardır.

Bucak’ın ilk mahalleleri bu şekilde ortaya çıkmış, sonraki zamanlarda mahallelerin araları da dolarak Bucak’ın çekirdek bölümü de diyebileceğimiz eski bölümler meydana gelmiştir.

Bu ilk yerleşimlerle ortaya çıkan en eski mahallelerimiz eskilik sırasına göre Alaattin Mahallesi, Karayvatlar Mahallesi, Cami Mahallesi ve Çukur Mahalle’dir. Yeni Bucak bu mahallelerimizin bir bölümü çevredeki yamaçlarda can bulurken büyükçe bir bölümü de kentin batısındaki düzlükte kurulmuştur.

Eski mahallelerimizde bulunan toprak damlı evlerin tamamına yakını yıkılıp tarihteki yerini almışlardır. Kiremitli evler ise günümüze ulaşmıştır. Bu konutların büyük bölümü Melli köylerinden gelen hemşehrilerimiz tarafından satın alınarak hayatına devam etmektedir. Büyük bir bölümü de yeni neslin Bucak’ın batısında yapılan yeni ve modern konutlara taşınmalarından dolayı  terk edilmiştir.

 Bir Bucaklı olarak zaman zaman bu mahallelerimizi gezerim. Buralarda yaşayan hemşehrilerimizle görüşürüm. Bazen de hiç kimse denk gelmediği için öylesine dolaşıp gezmiş olurum. Buralardaki evlerin tanıdığım eski sahiplerini yad ederim.  

Dün yine bu eski mahallelerimizden Çukur Mahalle tarafına gittim. Daracık ve ıssız sokaklarda dolaştım. İnanır mısınız bir iki kişiden başka hiç insana rastlayamamak, evlerin ve sokakların bu can alıcı gibi gelen ıssızlığı beni pek hüzünlendirdi.  Evlerin bahçelerine açılan kocaman bord kapı dediğimiz çift kanatlı kapıları hep kapalıydı. Kapı kanatları birbirine zincirlerle bağlanmış ve görekler (asma kilit) asılmıştı.  Bu zincir ve göreklerin üzerinde oluşan küf tabakası bu kapıların hiç açılıp kapanmadığını sanki haykırıyorlardı. 

Daracık sokakları, terk edilmiş evleri hele de görekli kapıları uzun uzun seyrettim. Buraların bu dünyadan göçüp giden eski sahiplerini birer birer yad ettim. Zaman denilen acımasız değirmenin insanları bir gün mutlaka öğütüp yok ettiğine bir kez daha şahit olmam beni fazlasıyla etkiledi. Bizim Bucak’ta bu şekilde sahibi ölüp de kalan ve bakımsızlık içinde kendi halinde hayatına bir süre daha devam etmeye çalışan böyle yapı ya da mallara “ölü malı” derler. İşte bu deyimi çok güzel bir şekilde açıklayan ise Çukur Mahalle’nin bu ölü malı evleriydi. 
Zaman değirmeninin öğüttüğü insanlarımızın geride kalan ölü malı miraslarını anlatmaya cümlelerin yetersiz kaldığının farkındayım. Bunu anlayabilmek için bu eski mahallelerimizi ve terk edilmiş ıssız sokakları, ölü malı yapıları yerinde görmek ve o duyguyu yaşamak gerek diye düşünüyorum. O duyguyu yaşamalı ki bundan sonraki yaşantımıza yeni yönler vermenin gereğine de inanıyorum.
Saygılarımla.